- iç
-
1́is.1. 里边, 当中, 内部, 深处: bir ay \içinde 一个月之内 çekmecenin \içi 抽屉里 kutunun \içi 盒子里 yurt \içi 国内 Elmaların içinde iyisi de var, kötüsü de. 这堆苹果里面有好有坏。Mutluluk içinde yaşamaktadır. 他一直生活在幸福之中。Ziyaretçiler içinde önemli kişiler var. 来访者中有一些重要人物。2. 宫廷, 内宫: \iç ağası 太监, 宦官3. 瓤, 芯, 核, 仁儿, 馅儿: ceviz \içi 核桃仁儿 ekmek \içi 面包夹心 fındık \içi 榛子仁儿4. 身体: \iç çamaşırı 内衣 Bir süre balkonda oturdum, güneş içimi ısıttı. 我在阳台上坐了一会儿, 太阳晒得我浑身暖洋洋的。İçine bir fanila giymelisin. 你里面应该穿一件法兰绒内衣。5. 内脏, 肠胃: \iç bulantısı 恶心, 反胃 \iç hastalıkları 内科疾病 \iç yağı 板油6. 内心, 心情, 精神: \iç açıklığı 心情愉快, 心旷神怡, 放心 \iç darlığı 郁闷, 不痛快 \iç fırtınası 心潮澎湃; 异常的兴奋 \iç sıkıntısı 烦恼, 烦闷, 忧愁, 忧郁 İnsan kendi içini herkesten iyi bilir. 人自己最清楚自己。2́s.1. 里边的, 当中的, 内部的, 国内的: \iç çokgen 数́ 内接多边形 \iç lâstik 内胎 \iç pazar 国内市场 \iç politika 国内政策 \iç savaş 内战 \iç turizm 国内旅游2. 内心的, 精神的: \iç âlem (或 dünya) 内心世界, 精神世界 \iç tepi saplantı 冲动, 感情冲动; 冲动的想法◇ \iç açıcı 1) 令人开心的 2) 有希望的, 处境好的 \iç açılmak 心情愉快, 心旷神怡, 放心: Karanlık çalışma odasından bahçeye çıkınca içi açılmıştır. 从黑暗的工作室来到花园, 他感到心旷神怡。\iç açmak 使开心, 令人高兴 \iç ağrısı 1) 痛苦, 悲痛 2) 结核病 \iç alemine çekilmek 隐居 \iç bağlamak 果肉(或果仁)形成 \iç çekmek 唉声叹气; 抽泣, 哽噎: hafif hafif \iç çekmeler, tek hıçkırıklar, konser hâlinde ağlayışlar 轻轻的呜咽声、抽噎声和持续不断的嘈杂的哭泣声 \iç etmek 侵吞, 偷窃: Arkadaşının okul araçlarını iç eden çocuk yakayı ele vermiş. 偷同学学习用具的孩子被抓了个正着。O güzelim kitabı iç etmek için çok uğraştı ama başarıya ulaşamadı. 为了偷到那本漂亮的书, 他费尽了心机, 但是未能得手。\iç ezilmek 饿得前心贴后心 \iç fırtınasına tutulmak 转́ 变混乱, 乱套; 头脑不清, 思维紊乱 \iç geçirmek 唉声叹气, 长吁短叹: Annesinin ölümü onu epey sarsmıştı, Bugün bile annesinin sözü edilince iç geçirmekten kendini alamaz. 母亲的去世使他颇受打击, 即使是在今天, 只要一提到他的母亲, 他就暗自饮泣, 不能自已。\iç geçmek 打瞌睡, 打盹 \iç gıcıklamak 1) 激起欲望 2) 使不安, 使烦躁 \iç hat 1) 国内交通线, 因内航线: \iç hatlarda çalışan uçaklar 飞国内航线的航班 2) 国内通信: Fırtına yüzünden iç hatlar çalışmıyor. 由于暴风雨, 国内通信全部陷于瘫痪。\iç \içe 交错的, 嵌套的: \iç \içe iki oda 两个套间 \iç \içe kutular 套在一起的盒子 \iç \içe dağlar 错落的群山, 重峦叠嶂 \iç \içe meseleler 错综复杂的问题 \iç karartıcı 令人寂寞的: Burası güzel bir yerdi. Ama, öyle ıssız ve iç karartıcı bir yerdi. 这是一个美妙的地方, 可是荒凉寂寞。\iç merkez (地震)震源 \iç sıkıcı 使人烦闷的, 使人焦虑的 \iç sıkılmak 烦闷, 焦虑 \iç sıkmak 使烦闷, 使厌烦: Sorunlarınla iç sıktığının farkında değilsin galiba. 你也许还没有注意到他在为你的问题而发愁。\iç su 内水(指一个国家境内的江河湖海) \iç sürdürücü 通便的药́ , 轻泻的药́ \iç sürmek 腹泻, 拉肚子 \iç tepi saplantı 冲动, 感情冲动; 冲动的想法 \iç tutmak 果肉(或果仁)形成 \içe doğmak 预感, 灵感 \içe işlemek 1) 影响, 触动, 使伤心, 使难过, 使强烈地感受到: \içe işleyen ses 充满热情的话语 2) (雨等)淋湿 -in \içi açılmak 感到宽慰, 高兴, 心情好, 开心: Ben kalabalığı severim, bahusus etrafımda sizin gibi gençler olursa büstütün içim açılır. 我喜欢热闹, 尤其是有像你们这样的年轻人在我身边, 我开心死了。Ona ne zaman rastlasanız iki lokma konuşsanız içiniz açılır, efkârınız dağılır. 假如您什么时候遇到他, 同他谈谈, 您的心情就会好起来, 您的忧愁就会烟消云散。\içi almamak 1) 吃不下, 难以下咽 2) 难以接受, 不愿做某事 \içi bağırı 五脏六腑: Arabada sallana sallana içim bağrımı birbirine karıştı. 车辆的颠簸搞得我的五脏六腑似翻江倒海。-in \içi bayılmak 1) 饥渴难耐, 饿得要命 2) 因食用过甜过腻的食物而觉得恶心 -in \içi baymak 1) 使饥渴难耐, 使饿得要命 2) 过甜过腻的食物使人觉得恶心: Bu tuzsuz yemek içimi baydı. 这种无盐的食品吃得我都要吐了。-in \içi bulanmak 恶心, 作呕: Bir de içi bulandı, kusacak gibi oldu. 他一阵恶心, 差点儿没吐了。-in \içi burkulmak 1) 揪心, 担心, 担忧, 难过: Haberi alınca içim burkuldu. 一听到这个消息, 我非常难过。 2) 心里不舒服, 心里堵得慌: O saatten sonra nerede Pamuk Prenses'i görse içi burkulurmuş. 自那时起, 她一见到白雪公主, 心里就不舒服。-in \içi cız etmek 突然感到揪心: Parasını cebinde bulamayınca içi cız etti. 口袋里的钱不见了, 他心里咯噔一下。-in \içi çekmek 动心, 想得到: Arsız bir tabiatım var. Ne görsem içim çeker. 我这个人天生贪心, 见什么都动心。Şimdi arkadaşlarımla oynamayı içim çekti. 我现在很想和朋友们一起玩。\içi Çıfıt çarşısı 不安好心的, 存心不良的, 居心叵测的: Şu gülmez adamın içi Çıfıt çarşısı. 这个没有笑容的人存心不良。\içi çürük 疑心重的, 多疑的 \içi dar 急性子的, 不耐烦的, 缺乏耐心的: İçi dar biridir, uzun süre oturup çalışmaz. 他没有耐性, 不会长时坐下来工作。-in \içi daralmak 烦躁, 焦虑, 不耐烦, 急躁, 烦闷, 不安, 不痛快: Hayvan aklıma geldikçe içim daralıyor. 一想到那畜生, 我心里就不痛快。Kapalı odada sürekli çalışınca içim daralıyor. 关在屋子里长时间工作搞得我很烦躁。Son günlerde üst üste meydana gelen kötü hâdiseler yüzünden artık içim daralmaya başlamıştı. 近来坏消息接二连三, 我开始不安起来。 -in \içi dayanmamak 1) 于心不忍: Hayır, ben bunu yapamam. Çocuklarımı ormanda yalnız bırakmaya içim nasıl dayansın? 不!我不能这么干, 我怎么能忍心把我的孩子们丢在森林里? 2) 羡慕; 嫉妒 \içi dışı bir 表里如一的, 心直口快的, 开诚布公的 -in \içi dışına çıkmak 1) 呕吐得一塌糊涂: Bozuk yolda eski bir minibüsle gelirken içimiz dışımıza çıktı. 我们坐着一辆破旧的小巴从颠簸的路上赶来的时候吐得一塌糊涂。 2) 晕(车船等): Cip hazırdır. İnşallah süspansiyonu iyidir, yoksa yollarda içimiz dışımıza çıkacak. 吉普车备好了, 真主保佑, 车的悬挂装置不错, 不然我们非晕车不可。\içi dışına uymamak 表里不一 \içi dışına vurmak 说出真实意图 \içi dönmek 恶心, 作呕: Bu kokuya tahammül edemeyeceğim, içim dönüyor, kalk buradan çıkalım. 我受不了这个味道, 感到恶心, 咱们离开这里吧!\içi eğri存心不良的, 包藏祸心的, 心怀叵测的 \içi erimek 提心吊胆, 如坐针毡: Annesi ameliyata giren çocuğun içi eridi. 母亲正在作手术, 孩子提心吊胆。-in \içi ezilmek 1) 饥饿难耐, 饿得要命: İçim eziliyor, bir bardak süt içeyim. 饿死我了, 让我喝杯牛奶吧!İçim ezim ezim eziliyor. 我饿坏了。 2) 胃里感到不舒服: Ekşili, acılı şeyler yedim, içim ezildi. 我吃了一些又酸又辣的东西, 胃里感到不舒服。-in \içi fena olmak 感到不适: Aman içim fena oldu. 哎哟!我觉得不舒服。\içi fesat 总往坏处想的 \içi fık fık etmek 急不可耐, 焦躁不安 -in \içi geçmek 1) 打瞌睡, 打盹; 倦怠, 萎靡不振: Biraz içim geçerken küt küt oda kapısı vurulur. 我正在打盹的时候有人砰砰地敲门。İçim geçmiş. 我好像打瞌睡了。Ocağın başında içim geçmiş. 我在炉子边上打起了瞌睡。 2) 俗́ 变得不中用: Bu arabanın içi geçmiş, adam olmaz. 这辆车已经不能用了, 修不好了。 3) 因年迈而无精打彩, 衰老 4) (水果)熟过头 \içi geniş 无忧无虑的 -in \içi gitmek 1) 腹泻, 拉肚子 2) -e 特别想做, 特别想得到, 羡慕: Bu kitaba benim de içim gidiyor. 我也特别想得到这本书。Tatilde babaanneme gitmek için içim gidiyor, çok özledim. 我盼着放假到奶奶那里去, 我很想念她。\içi götürmemek 1) 于心不忍: Ben bolluk içinde rahat yaşarken kardeşimin sıkıntılı yaşamasını içim götürmüyor. 我丰衣足食过得舒舒服服, 不忍心看我的弟弟过苦日子。 2) 忍不住: Yaraya bakmayı içim götürmez. 我忍不住要看看伤口。 3) 羡慕; 嫉妒 \içi göyünmek 心焦, 难过, 伤心 \içi gülmek 窍笑, 暗自高兴 -in \içi hop etmek 心头一动, 精神一振: Ali'yi gördüm ve içim hop etti. 我看见了阿里, 精神为之一振。-in \içi ısınmak 喜欢, 喜爱: Uzun yıllar içim ısınmadı ona. 多年来我从未爱过他。\içi \içine batmak 感到后悔, 感到遗憾, 后悔莫及 \içi \içine geçmek 不安, 忧虑 -in \içi \içine sığmamak 激动得不能自持, 兴奋不已, 躁动不安: İçi içine sığmaz; ne yapacağını, ne edeceğini bilemezdi. 他激动不已, 不知如何是好。Meraktan içim içime sığmıyor. 我非常好奇, 心里痒痒的。Sevincimden içim içime sığmaz oldu. 我喜不自禁。-in \içi \içini yemek 心急如焚: Bir an önce varalım diye içim içimi yiyor. 我想尽快赶到, 心急如焚。\içi kabarmak 1) 恶心 2) 厌恶 3) 激动 -i \içi kabul etmemek 难以咽下; 厌恶 -in \içi kaldırmamak 不忍心: Bu zor işi ona yüklemeyi içim kaldırmıyor. 把这件艰巨的工作交给他我于心不忍。\içi kalkmak 不安, 不快: Pislikten, kokudan insanın içi kalkıyor, ben böyle yerde oturamam. 如此肮脏, 如此恶臭, 使人作呕, 我可不住这种地方!-in \içi kan ağlamak 暗自伤心, 悲伤, 感到非常痛苦: Karısıyla mektuplaşamıyordu, içi kan ağlıyordu. 他无法和妻子通信, 所以非常痛苦。-in \içi kan kuyusu 心怀鬼胎的, 存心不良的, 满肚子坏水的 -in \içi kapamak 使郁闷, 使难过, 使伤心: Seyrettiğim film içimi kapadı. 看了这部电影我很难过。\içi kapanmak 郁闷, 难过, 伤心 \içi kara 黑心肠的, 狼心狗肺的 \içi kararmak 1) 郁闷, 难过, 伤心; 百无聊赖 2) 失望, 灰心丧气: Hani bazı kadınlar vardır, hödük koca ile düşe kalka ebleşir, içleri kararır. 说实在的, 有那么一些女人, 傻里吧唧, 跟野男人鬼混, 搞得垂头丧气的。-in \içi kazınmak 饥饿难耐: Çoktan beri ağzına bir şey koymadığı için içi kazınmaya başlamıştı. 他已经很长时常没有吃一点东西了, 所以饥饿难耐。-in \içi kıyılmak 饥饿难耐: Açlıktan içim kıyılıyor. 我饥饿难耐。-in \içi paralanmak (或 parçalanmak, parça parça olmak) 心碎, 心如刀绞: Küçük çocuk ağzı burnu kan içinde ağlıyor görünce içim parçanlanmıştı. 看到小孩口鼻流血地哭泣, 我的心都碎了。\içi pır pır etmek 迫不急待, 不耐烦, 急躁 -in \içi rahat etmek 放心: İtiraz etmezsen içim rahat edecek. 如果你不反对, 我就放心了。Onu bulup kendimi bağışlatıncaya değin de içim rahat edemez. 在找到她并得到她的宽恕之前, 我心不安。-in \içi rahat olmak 放心: İçiniz rahat olsun; kimseye söylemem. 您就放心吧, 我不会告诉别人。Onlara gözkulak olunamadığından başlarına gelebilecek kazaları da düşününce insanın içi rahat olmaz. 一想到照看不过来他们会出什么事, 就让人放心不下。-in \içi serinlemek 静下心来: İçi serinledi, rahatladı. Koşarak ışığa doğru gitti. 他静下心来, 朝灯光跑去。-in \içi sıkılmak 烦躁, 焦虑, 不耐烦, 急躁, 烦闷, 不安, 不痛快: Kalabalık yerlerde bulununca içim sıkılıyor. 我一到人多的地方心就烦。Sekiz saattir trendeyim, Tren boş ve neşesiz, içim sıkılıyor. 我已经坐了8小时的火车, 车上空空荡荡, 死气沉沉, 闷死我了。-in \içi sızlamak 难过; 担心, 忐忑不安: Küçük kız yapacak başka bir şey bulamadı, içi sızlaya sızlaya kapıyı açtı. 小姑娘没有办法, 忐忑不安地打开了门。Kümes gibi bir evde oturduklarını görünce, içim sızladı. 看到他们住在一座鸽子笼似的小房子里, 我很难过。-in \içi sürmek 拉肚子, 腹泻: Desturun içi sürüyormuş. 不好意思, 他正在闹肚子。Su hastanın içi sürüyor. 这个病人腹泻。\içi tez 性急的, 不耐烦的, 缺乏耐心的, 急脾气的 -in \içi titremek 1) 胆战心惊, 提心吊胆, 战战兢兢: Çocuğa bir şey olacak diye zavallı kadının içi titriyor. 可怜的女人担心孩子会出事。 2) 十分挂念 3) 瑟瑟发抖: Soğuktan içimiz titredi. 我们冻得瑟瑟发抖。\içi vık vık etmek 急不可耐, 焦躁不安 \içi yağ bağlamak 如愿以偿, 非常满足, 非常愉快 -in \içi yanmak 1) 渴得嗓子冒烟: Devamlı olarak güneşin altında çalıştıkları için içleri yanıyor, tas tas su içiyorlardı. 他们一直在太阳底下干活, 所以渴得嗓子冒烟, 大碗大碗地喝水。 2) 五内俱焚, 悲痛欲绝: Benim içim yanıyor dağ kadar babam gitti. 巨大的悲痛袭击了我, 我那壮得像头牛似的父亲去世了。\içinde at koşar 宽大的, 宽阔的 \içinde ecinniler top oynamak 空无一人 \içinde kaybolmak 1) 不起眼, 不引人注目: Götürdükleri eşya da, kendileri de koca köşkün içinde kayboldular. 无论是他们带来的东西, 还是他们本人, 在这个宏大的别墅里是那么不起眼儿。 2) (衣服)过于肥大 \içinde parmağı olmak 插手, 染指 \içinde yüzmek 充满, 到处都是: bit \içinde yüzmek 满是跳蚤 para \içinde yüzmek 腰缠万贯 sefalet \içinde yüzmek 过穷日子, 过苦日子, 受穷, 贫困潦倒; 苦于缺乏(某物) -in \içinden çıkmak 解决, 完成, 克服困难, 取得成功: Bu karışık işin içinden ancak ben çıkarım. 这件复杂的事情只有我能解决。Nihayet bu tehlikeli ve zor görevin de içinden çıkmayı başardı. 最后他也完成了这项危险而又艰巨的任务。Düşündüm taşındım ve içinden çıkamadım. 我经过慎重考虑, 这个工作我干不了。\içinden demek 悄声地说 -in \içinden doğmak 心血来潮, 突然想做某事: İçimden doğdu, sana bu armağanı aldım. 我突发奇想, 给你买了这件礼物。-in \içinden geçirmek 打算, 想, 考虑做某事: Bu ara pilot olmayı içimden geçirdim. 有一段时间我打算当飞行员。-in \içinden geçmek 1) 从…经过: Araba tarlanın içinden geçti. 车子从庄稼地里过去了。 2) 思考, 思索 -in \içinden gelen 发自内心的, 心里想的: Doktor, Esen hanımın içinden gelenleri gözlerinden okuyarak, söze karıştığına pişman oldu. 大夫从艾森太太的眼神里看出了她在想什么, 后悔自己的多嘴。-in \içinden gelmek 发自内心而无功利目的主动, 自愿: Şair odur ki, içinden geldiği gibi yazmalıdır. 诗人要写内心之所想。Çalışırken içimden geldi, bir şarkı tutturdum. 干活的时候我情不自禁地唱起了歌。Kendisine verilen bütün görevleri içinden gelerek yapar. 交给他的一切任务他都用心去做。-e \içinden gülmek 暗中取笑, 私下里笑话 \içinden kan gitmek 有苦往肚子里咽, 暗自伤心 \içinden konuşmak 消声地说 \içinden okumak 1) 默读 2) 暗中咒骂 -in \içinden pazarlıklı 阴险的, 奸诈的: Artık fazla içinden pazarlıklı olmanın geçerliliği kalmadı. 再怎么阴险也已经行不通了。İçinden pazarlıklıdır. 他一肚子小算盘。Onun içinden pazarlıklı, hatta hilekâr bir adam olduğunu daima düşünüyorum. 我一直认为他是一个奸诈, 甚至是一个玩弄阴谋诡计的人。\içine almak 包括: Marmara Bölgesi Bilecik ilini de içine alır. 马尔马拉地区也包括比莱吉克省。-in \içine ateş düşmek 心急如焚, 非常痛苦, 非常伤心: TV'deki kaza haberini işitince içime bir ateş düştü. 听到电视上报道的事故消息之后我心急如焚。-in \içine atmak 把(痛苦和怨恨等)埋在心里: Her şeyi içine atarsan hasta olursun. 你要是把什么事都憋在心里的话, 会憋出病来的!\içine baygınlıklar çökmek 感到难受, 感到不舒服 -in \içine bir şüphe düşmek 怀疑, 疑心: İçime bir şüphe düştü. 我心里有些怀疑。-in \içine bir ürküntü gelmek 心里害怕: Yanıma oturunca doğrusu içime bir ürküntü geldi. 说实话, 他一坐到我身旁, 我心里就害怕。-in \içine çakıl kaçmak 火烧眉毛, 焦躁, 忧虑: Yerinde duramıyorsun, içine çakıl mı kaçtı nedir! 你坐立不安, 有什么火烧眉毛的事还是怎么着!İçine çakıl kaçsa bu kadar acele etmez adam, dur bakalım bir sabret. 就是火烧眉毛也不能这么急呀, 你就耐心一点儿吧!-in \içine çıkmak 被看成是: Herkesin içine böyle nasıl çıkarım? 这样大伙儿可怎么看我呢?-in \içine çekilmek 自我封闭, 性格内向: O sene çok içine çekilmiş, daima boş vaktini kütüphanede geçirmişti. 当年他非常内向, 总是在图书馆打发业余时间。-in \içine çekmek 1) 吸气: Arabadan başımı çıkarıp güzel kokulu taze havayı kana kana içime çektim. 我从车里探出头来, 尽情地呼吸沁人心脾的新鲜空气。 2) 明白, 理解, 体会到, 懂得 -in \içine … çökmek 处于某种处境: \içine vatan kaygısı çökmek 满怀思乡之情 İçine bir tasa çökmüştü. 他内心愁苦不堪。Terzi böylece evde tek başına kalıverince içine bir gariplik çökmüş. 就这样, 裁缝孤身一人在家, 十分孤独。-in \içine darlık vermek 使烦闷, 使烦恼: Karanlık içime darlık veriyor. 我怕黑。-in \içine dert olmak 为想做而未能做某事而烦恼, 感到窝火, 感到气恼, 感到难过: Memleketim gözümde tütüyor, kaç senedir annemi babamı görmedim, bu tatilde de gidemezsem içime dert olacak. 我想念我的故乡, 我已经好几年没有去看我的爸爸妈妈了, 如果这个假期再回不去的话, 我会很伤心。Pazar günü maça gidemedi, içine dert oldu. 星期天没能去看比赛, 他感到很懊恼。-in \içine doğmak 预感, 灵感: Abdala malûm olur derler, bana piyango çıkacağı onun içine doğmuştu. 人说他未卜先知, 他预感我将买彩票中奖。Bu akşam kardeşimin geleceği içime doğdu. 我预感今晚弟弟要来。-in \içine dokunmak 触动心事, 使伤心, 使难过, 使烦恼 \içine dönük 内向的 \içine etmek 弄糟, 弄坏, 搞砸 -in \içine fenalık gelmek 难受, 不舒服; 失去知觉: İçime fenalık geldi, benim gibi gönlü yufkayı oraya götürmekte anlam var mı? 我正不舒服, 把像我这样一个弱不禁风的人带到那里去, 是什么意思?-i \içine gömmek 隐藏, 掩藏: Kimseciklere söylemediğim bir sırrı içime gömdüm. 我把一个没有告诉任何人的秘密埋在心底。-in \içine gömülmek 隐藏在, 掩藏在: Ev sık, büyük ağaçların içine gömülmüştü. 庄园掩藏在又大又密的树丛之中。\içine hüzün çökmek 忧郁, 不安, 烦恼, 悲伤 -in \içine işlemek 1) 影响, 触动, 使伤心, 使难过, 使强烈地感受到: Babasının ölümü, içine işlemedi. 对父亲的死, 他一点儿也不伤心。 2) (雨等)淋湿: Yağmur içime işledi. 大雨把我浇了个透。\içine kapanık 内向性格的 \içine kapanmak 自我封闭, 性格内向 -in \içine kurt düşmek 1) 满腹狐疑, 怀疑, 起疑心, 疑神疑鬼; 提心吊胆: Geçen cuma geç kaldığımdan beri, esasen içime kurt düşmüştü. 自打上周五我迟到了以后, 我总是提心吊胆的。 2) 不安: Ama kızcağızın içine kurt düşmüş. Kardeşlerini kurtarmayı kafasına koymuş. 但是, 女孩儿觉得很不安, 决心去救她的哥哥们。-in \içine kurt sokmak 使不安, 使担心, 使怀疑, 使疑心 -in \içine oturmak 触动, 使不安, 使伤心, 使难过 \içine öyle gelmek 认为 -in \içine saklanmak 隐蔽在, 隐藏在: Biraz yürüdükten sonra, ormanların içine saklanmış bir ev gördüler. 他们走了一会儿, 看见密林深处有一座庄园。\içine sıçmak 粗́ 搞乱, 捣乱, 毁坏 -i \içine sığdıramamak 忍不住, 忍受不了: Beklemediği bu sözü içime sığdıramadım. 这句话出乎我意料, 我受不了。-in \içine sığmamak 忍不住, 受不了: Sevincim içime sığmıyor. 我喜不自禁。-in \içine sinmek 惬意: İçime sinmediği hâlde öyle davranmak zorundayım. 虽然不情愿, 可我必须这么做。Sensiz yediğim yemek içime sinmedi. 没有你我吃饭都不香。-i \içine sokacağı gelmek 酷爱, 热恋, 疼爱: Torunumu çok seviyorum, içime sokacağı geliyor. 我很喜欢我的孙子, 非常疼爱他。-in \içine su serpilmek 苦去甘来, 如释重负, 放心 -in \içine süphe düşmek 担心, 忧虑: Bu öksürük, bu ateş, bu kansızlık… Ali'nin içine de şüphe düşmüştü. 咳嗽, 发烧, 贫血…, 阿里心里也直发毛。\içine tükürmek 搞乱, 捣乱, 毁坏, 搞砸 -in \içine yedirememek 难以接受: Bana yaptıklarını bir türlü içime yediremiyorum. 他对我的做法我怎么也不能接受。-in \içini açmak 1) 打开心扉, 倾诉 2) 使心旷神怡, 使开心, 令人高兴: Bu manzara içimi açtı. 这一美景使我心旷神怡。\içini bayıltmak 1) (食物因过甜或过油)发腻 2) 转́ (因话多或办事磨蹭)招人嫌 \içini boşaltmak 吐露心声, 倾诉苦衷: Arkadaşına içini boşalttı. 他向朋友吐露了心声。Kız da göz yaşlarını bol bol akıtarak içini boşalttı. 姑娘也泪流满面地倾诉了她的不幸。O tarihten beri, arada bir içimi boşaltığtm küçük bir defterim var. 自从那时起, 我就有了一个小本子, 经常在上边倾诉我的心声。-in \içini çekmek 叹息, 哀叹: Maymun sağına bakmış, soluna bakmış, derin derin içini çekmiş. 猴子左顾右盼, 深深地叹了一口气。Kaynatayla kaynana birbirlerine bakışarak derin derin içlerini çektiler. 岳父岳母面面相觑, 深深地叹了一口气。-in \içini dağlamak 折磨, 磨难, 虐待; 使痛苦, 使苦恼, 使担心, 使担忧 \içini dökmek 倾诉不幸: İçini dökmek istersen benimle konuşursunuz. 如果你想倾诉一下你的痛苦, 那你就和我说说吧!Karşısındakine içini dökünce bayağı rahatlamıştı. 他向对面的人倾诉了他的苦恼, 感觉好多了。-in \içini gıcıklamak 使发痒, 刺激, 呛: Sigara kokusu içimi gıcıklıyor. 烟味呛着了我。-in \içini karartmak 1) 使郁闷, 使难过, 使伤心; 使百无聊赖 2) 使失望, 使灰心丧气 -in \içini karıştırmak 使不安, 使忧愁: Aldığı havadis fena hâlde içini karıştırmış. 他得到的消息使他心神不宁。\içini kavurmak 1) (苦、辣、烫得)烧心 2) 非常难过, 非常伤心 -in \içini kemirmek 困扰, 使烦恼, 使伤透了心, 使心力交瘁: Ali'nin bu alâkasızlığı annesinin içini kemiriyor. 阿里的这种冷漠使他的母亲伤透了心。\içini kıymak 1) (食物因过甜或过油)发腻 2) 转́ (因话多或做事磨蹭)招人嫌 \içini (bir) kurt kemirmek (或 yemek) 忧愁难解: O tartışmadan beri içini kurt yiyormuş. 自那次争吵之后, 他心里一直不痛快。-in \içini rahat bırakmamak 纠缠: Bir düşüncem var ki bir saatten beri içimi rahat bırakmıyor. 我有一个想法, 一个小时以来老纠缠着我。-in \içini serin tutmak 放心, 安心, 放宽心: İkimiz de içimizi serin tutalım. 我可以安心, 您也可以放心。-in \içini sevinç kaplamak 满心欢喜: İçini sevinç kapladı. 他满心欢喜。\içini sıkmak 使不安, 添麻烦 \içini sızlatmak 使痛苦, 使伤心, 使痛心, 使心碎; 使忐忑不安 -in \içini şişirmek 惹恼, 使生气: Sözleri karşısındakinin içini şişirdi. 他这番话使对方大为生气。-in \içini yakmak 使不安, 使心烦意乱: Küçüklerin ağlamaları içimi yaktı. 小孩的哭闹搅得我心烦意乱。-in \içini yemek 困扰, 使烦恼, 使伤透了心, 使心力交瘁 \içinin yağı erimek 1) 感到很痛苦, 感到很难过, 很苦恼 2) 非常担心, 胆战心惊, 提心吊胆 \içler acısı 非常痛苦的, 令人伤心的 \içten \içe 偷偷地, 悄悄地 \içten pazarlıklı 阴险的, 奸诈的; 不坦率的, 不露心境的, 城府很深的, 虚伪的◆ İç alaylı, dış kalaylı. 华而不实; 驴粪蛋子外面光; 金玉其外, 败絮其中。
Türkçe-Çince Sözlük. 2014.